İlk önce "taHRiF" kelimesinin Arapça "HaRF" kelimesiyle aynı kökten geldini fark etmenizi istiyorum. Bkz: Türkçe Etimoloji Sözlüğü
Eğer bir orijinal metne sonradan mesela nokta veya harfi değiştirecek en ufak bir işaret koysanız, o metni tahrif etmiş olursunuz.
Muhammed (sas) zamanı ayetler deri, kemik, yaprak parçalarına kaydedilmiş ancak Kuran iki kapak ve sayfalardan oluşan bir kitap şekline daha doğrusu mushaf şekline gelmemişti. İlk önce 1. halife Ebu Bekir zamanı Kuran cem edilmiş yani toplanarak 2 kapak ve sayfalardan oluşan mushaf şekline alınmış ve mushaf Ömer'in kızı peygamberin eşi Hafsa'ya emanet edilmiştir. Fakat daha sonra 3. halife Osman zamanı Kuran yine eski yöntemlere benzer şekilde tekrar derlenmiştir. İddialara göre Hafsa'nın mushafında ayetler hem Kureşy hem de Medine lehçesinden oluşan bir bulamaç halinde idi, daha sonra bu giderilmiş ve sadece Kureyş lehçesi ile ayetler yazılmıştır.
Bkz: TDV Ansiklopedisi "Kuran" maddesi
Osman zamanı toplanan Kuran rivayetlere göre 4 - 8 kopya çoğaltılarak çeşitli belgelere gönderilmiştir. Bu mushafa Osman'ın İmam Mushafı veya Osman'ın Resmi Mushafı denmiştir. Daha evvel ashabın kendi çabalarıyla derlediği Kuran mushafları tek tek ayetlerin yazıldığı kayıtlarla beraber imha edilmiştir. Bir tek Hafsa'nın mushafı imhadan o zaman için kurtulmuş olsa da, o Emevi hükümdarı Mervan ibn Hakem tarafından imha edilmiştir.
Bkz: Süleyman Ateş'in Vatan Gazetesindeki makalesi
Elimizde Muhammed (sas) tarafından kitap daha doğrusu mushaf haline getirilip, onun onayı ile bu orijinal Kuran'dır diyebileceğimiz bir dayanak yoktur. Kuran mushaflarının hepsi sonradan derlenmiş, derlenirken bazı ihtilaflar yaşanmış ancak Osman'ın resmi mushafı sonunda bildiğimiz kadarıyla ashabın tümünün onayından geçmiştir. Buna rağmen ashabın Kuran'ı derlerken hata yapma ihtimali vardır. Osman'ın mushafında şu an için vahiyden sapma var mı ispat etmek çok zor olsa da, bu mushafın bile tahrif edilmiş olabileceğinin izlerini taşır mesela:
Yusuf 20 ( Onu ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar. Zaten ona değer vermiyorlardı. ) ayetinde dirhem para birimi geçiyor, fakat tarih bilimi bize paranın Yunan'lılar tarafından çok sonraları icat edildiğini ve "dirhem" kelimesinin de Arapçaya Yunan "drahmi" kelimesinden devşirildiğini bildiriyor. Kısaca Yusuf(a.s.) zamanı Mısır ve Ortadoğu'da para ve dirhem yoktu.
Meryem 28 ( “Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.”) ayetinde ise problem şudur. Meryem suresi İsa'nın (a.s). annesi Meryem'i konu eder ancak Meryem 28 ayeti bağlamdan kopuk olarak Musa'nın ablası Harun'un kızkardeşi Meryem'i İsa'nın annesi Meryem ile isim benzerliğinden karıştırıp araya sokar.
Ancak esas konumuz Osman'ın Resmi Mushafından önceki ispatta zorlandığımız tahrifler değil, Osman'ın resmi mushafına yapılan belgelenmesi çok basit olan tahriflerdir.
Kuran peygamber zamanından Osman'ın Resmi Mushafı oluşturulduğu zamana kadar 15 harften oluşuyordu. Tüm sesli harfler "elif" harfiyle gösteriliyor, bazı sesli harfler ortak işaretler kullanılıyordu, mesela sad ( ص ) harfi hem sad hem de dad (ض) için kullanılıyordu. Latince düşünecek olursak mesela "s" harfinin hem "s" hem de "ş" harfi için kullanılması gibi.
Bu 15 harfe sonradan hareke işaretleri yani sesli harfler ve sessiz harfleri benzer sessiz harflerden ayıran nokta işaretleri koyularak harf sayısı 28'e çıkartıldı. İşte bu kelimenin tam anlamıyla tahriftir. Alfabeye eklenen 13 yeni harf Kuran'ın yekününde değiştirilen yüzbinlerce harfe denk geliyor ve bu şekilde manalar tevkif ediliyor yani Kuran'ı 15 harf ile çok daha değişik okumak ve manalandırmak mümkün iken bu manalar harf saysının 28'e çıkmasıyla budanıyor ve bu budanan manalar arasında hak manalar da var.
Mesela Nisa 34 ayetinde size itaat etmeyen karılarınızı darp edebilirsiniz mealindeki ayetteki "darabe" fiili Osman'ın Resmi Mushafında sad harfiyle yazılıyordu ve fiili "sarabe" yani ayırın diye de okumak mümkün iken, sad harfinin üzerine getirilen bir nokta işareti ile sad harfi dad; sarabe fiili de darabe oldu. Bkz: "sarabe" fiilinin manası
Kuran'a hareke ve noktaların sonradan eklendiği konusunda İslam alimleri arasında icma yani fikir birliği vardır ancak İslam alimleri her ne kadar bu harfler sonradan eklenmiş olsa Kuran hafızların belleğinde idi ve hafızların ezberldiği manalara uygun olarak yeni harflerin eklendiğini savunurlar. Ancak bu iddia doğru değildir. Çünkü Muhammed (sas) aşağıdaki hadisle Kuran'ın üzerindeki ilk indiği zaman bulunan harfleri zedelemeyecek şekilde istenildiği gibi okunmasına müsaade etmiştir:
Hişam İbnu Hakim İbni Hizam'ı, Furkan suresini farklı şekillerde okurken dinledim. Resulullah (sav) bana bu şekillerden hiçbiriyle okumamıştı. Namazın içinde adamın üzerine atılacak oldum. Kendimi zorla zapt edip namazı bitirmesini bekledim. Selamı verir vermez ridasından tutup kendime doğru çektim ve: "Sana bu süreyi (böyle okumayı) kim öğretti?" diye sordum. Hişam: "Onu bana Resulullah (sav) öğretti!" demez mi! (Tepem attı): "Yalan söylüyorsun, onu Resulullah (sav) bana da öğretti, ama senin okuduğuna hiç benzemiyor!" dedim. Adamı derdest edip doğru Resulullah (sav)'a götürdüm. "Ey Allah'ın Resulü," dedim, "bu adamı Furkan süresini, bana hiç okumadığın çok farklı şekillerde okuyor gördüm!" Resulullah, sükunetle: "Hele yakasını sal!" diye emretti ve ona dönerek: "Ey Hişam oku bakalım!" dedi. Hişam, kendisinden işittiğim şekilde, süreyi yeniden okudu. Resulullah (sav) bana yönelerek: "Evet, süre bu şekilde indirildi" buyurdu. Sonra bana: "Ey Ömer," dedi. "Sen de oku". Aynı sureyi ben de, bana öğretmiş olduğu şekilde okudum. Bunun üzerine Resulullah (sav) şu açıklamayı yaptı: "Evet sure bu şekilde (de) nazil oldu. Biliniz ki, bu Kur'an yedi harf (şekil) üzere indirilmiştir. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse onunla okuyun." (Kaynak: Buhari, Fedailu'l-Kur'an 5, 27, Husumat 4, Tevhid 53; Müslim, Müsafirin 270, (818); Ebu Davud, Salat 357, (1475); Tirmizi, Kıra'at 2, (2944); Nesai, Salat 37, (2, 150-152); Muvatta, Kur'an 5, (1, 102)) Bkz: Kıraat İhtilafının Cevazı Hakkında ile İlgili Hadisler (Yeni Şafak Gazetesi)
Ayrıca Muhammed (sas) vefat ettiğinde 4 hafız vardır ve bunların ezberleri birebir aynı değildir.
Resûlullah’ın ders halkasında bulunan sahâbîlerden kaçının Kur’an’ın tamamını ezberlediği hususunda değişik rivayetler vardır. Buhârî’nin ashabın kurrâsıyla ilgili kaydettiği bir rivayete göre Hz. Peygamber Kur’an’ın dört kişiden alınmasını tavsiye etmiştir. Bunlar Abdullah b. Mes‘ûd, Ebû Huzeyfe’nin mevlâsı Sâlim, Muâz b. Cebel ve Übey b. Kâ‘b’dır (Buhârî, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 8). Aynı yerde geçen diğer bir rivayette Enes b. Mâlik Kur’an’ı “cemeden” sahâbîlerin sayısını dört olarak vermektedir ki bunlar Übey b. Kâ‘b, Muâz, Zeyd b. Sâbit ve Ebû Zeyd’dir. Sonuncu kişinin ismi üzerinde ihtilâf edilmiş ve bunun Evs’ten Sa‘d b. Ubeyd, Hazrec’den Kays b. Seken veya Sâbit b. Zeyd olduğu rivayet edilmiştir (Aynî, XVI, 208). Kaynaklar adı geçen kişileri ashabın hâfızları arasında zikreder. İbn Sa‘d’ın bir rivayetinde Sa‘d ve Ebû Zeyd farklı kişiler olarak gösterilir (eṭ-Ṭabaḳāt, II, 355). İbn Habîb ashaptan Kur’an’ı cemedenleri altı kişi olarak sayar. Bunlar Sa‘d b. Ubeyd, Ebü’d-Derdâ (Uveymir b. Kays b. Zeyd), Muâz b. Cebel, Ebû Zeyd Sâbit b. Zeyd, Übey b. Kâ‘b ve Zeyd b. Sâbit’tir (el-Muḥabber, s. 286). Bkz: TDV Ansiklopedisi "Hafız" maddesi
Kuran'a hareke ve noktalar eklenme emrini yani Kuran'ın tahrif edilmesini emrini veren Emevilerin "Zalim" veya "Köpek Yavrusu" lakabıyla bilinen Haccac adlı komutanıdır. Mekke'de Emevilere karşı isyan çıkınca, bu isyanı önlemek için şehri mancınıkla taşa tutmuş, taşlardan biri Kabe'ye büyük hasar vermiştir, isyanı bir çok Mekke'li müslümanı ve ashabı öldürerek bastırmıştır. Bkz: TDV Ansiklopedisi "HACCÂC b. YÛSUF es-SEKAFÎ" maddesi
Ancak bu mushaflara rağmen zaman zaman okuma güçlükleri ve ciddi okuma yanlışları da olmuştur. Bunun temel sebebi Hz. Osman’ın mushaflarında noktaların ve harekelemenin bulunmayışıydı. Bu meseleyi çözmek için ilk harekete geçen yönetici, Halife Abdülmelik b. Mervân’ın Irak valisi Ziyâd b. Ebîh olmuştur. Ziyâd, Ebü’l-Esved ed-Düelî’den yanlış okumaların önlenmesi için çare bulmasını istemiştir. O da emrine verilen bir kâtiple birlikte mushafı baştan sona kadar harekelemiş, fetha için harfin üstüne kırmızı mürekkeple bir nokta, esre için altına bir nokta, ötre için önüne bir nokta koydurmuş, tenvin ise iki nokta ile gösterilmiştir (İbnü’n-Nedîm, s. 45-47; Dânî, el-Muḥkem, s. 3). Kur’an’ın harekelenmesi büyük ölçüde okuma kolaylığı getirmişse de yanlışların tam olarak önüne geçilememiştir. Çünkü Arap dilini ve Kur’an’ı yeni öğrenenlerin benzer harfleri birbirinden ayırmadaki güçlükleri devam etmiştir. Irak Valisi Haccâc, buna çözüm bulmak üzere İbn Ya‘mer ve Nasr b. Âsım’ı görevlendirmiş, onlar da Ebü’l-Esved’den öğrendikleri noktalama işaretlerini Kur’an’a uygulamışlardır. Bu şekilde yazılan mushaflar İslâm âlemine hızlı bir biçimde yayılmıştır (Dânî, el-Muḥkem, s. 6-7). Halîl b. Ahmed ise günümüzde kullanılan harekeleri ve diğer noktalama işaretlerini geliştirerek bu çalışmalara son şeklini vermiştir (Zerkeşî, I, 349-350; ayrıca bk. ARAP [Yazı]; MUSHAF). Bkz: TDV Ansiklopedisi "Kuran" maddesi
Köpek Yavrusu Haccac Osman'ın Resmi Mushafı yerine kendi tahrif ettirdiği mushafı resmi mushaf yapmıştır.
Buna rağmen günümüzdeki Kuran mushaflarında daha başka tahrifler de söz konusudur. Bu tahrifler bazen Osman'ın Resmi Mushafına bazen de Haccac'ın Resmi Mushafına muhalefet ederler. Konuyu daha iyi anlayabilmeniz için eski Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç'ın makalesinden bazı alıntılar yapmak istiyorum.
Mushaflarda imlâ konusunu “problem” kelimesiyle birlikte konuşmama başlık yapmış olmam yadırganmış olabilir. Ama yabancı bir ülkeden Türkiye’deki bir yayınevine 100 bin mushaf sipariş edilmiş ve bu mushaflar basıldıktan sonra sipariş veren ülkeye gönderildiğinde “Kur’an-ı Kerim tahrif edilmiş, bu mushaflar baştan sona yanlışlarla dolu” diye iade dilmişse, aynı mushaflar Bursa Gümrüğü’nde çürümeye terk edilmişse, ya da herhangi bir İslâm ülkesinde basılıp Türkiye’ye sokulmak istenen mushaflar Diyanet İşleri Başkanlığı’nca incelendikten sonra bunlardan bazıları için “Türkiye’ye giremez” diye rapor veriliyorsa -ki, bunların hepsi yaşanmış ve hâlen yaşanmakta olan olaylardır2 - ortada gerçekten ciddi bir problem olduğunu başta kabul etmemiz gerekiyor.....
....Türkiye’de ve diğer İslâm ülkelerinde basımı sürdürülen mushaflar arasında pek çok imlâ farklılıkları vardır. Bizde basılan mushaflar onların gümrüklerinden geri dönmekte, onların mushafları da bizim ülkemize sokulmamaktadır.Bkz: MUSHAFLARDA İMLÂ PROBLEMİ / Dr. TAYYAR ALTIKULAÇ Makalesi
Küçülen dünyamızda ve iletişimin baş döndürücü hıza ulaştığı günümüzde bu ihtilaf geçmişe kıyasla müslümanlar arasında daha çok rahatsızlıklara ve tartışmalara neden olmaktadır. Resm-i Osmânî üzerinde ısrarcı olan ve buna muhalefeti caiz görmeyen İslâm ülkeleri yetkilileri ilkesel olarak haklı görülmekle birlikte Resm-i Osmânî’nin sağlam temellere dayanmayan hayli unsurları vardır. Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yıllardır tercih edilegelen Aliyyü’l-kārî (ö. 1014/1605) imlâsının dayandığı herhangi bir temelden söz etmek ise hiç mümkün değildir.
O halde günümüze sahabe veya tâbiîn döneminden intikal ettiği tahmin edilen mushaflardan bazıları neşredildiğine göre bu mushaflardan ve Resm-i Osmânî diye itibar edilen imlânın dayanağı olan eserlerdeki rivayetlerden de yararlanarak uluslararası bir uzmanlar heyetinin konuyu yeniden ele almasına ihtiyaç vardır....
Mesela İmam Malik, İmam Hanbel, Beyhaki, Zemahşeri, Ebul Abbas Merrakuşi
....Mushaf yazımında bu imlâ esas alınırken yazının gelişmesine paralel olarak hattatlar, yavaş yavaş bu imlâdan uzaklaşma eğilimi göstermiş, bunun üzerine “Resm-i Osmânî’den uzaklaşmak, ona aykırı mushaf yazmak caiz mi değil mi?” tartışmaları gündeme gelmiştir. Bazı âlimler ve mezhep imamları buna karşı çıkmış, meselâ Mâlik b. Enes (ö. 179/795), Resm-i Osmânî’ye aykırı mushaf yazmayı câiz görmemiştir. İmam Mâlik yalnız imlâ konusuna değil, mushafların harekelenmesi işine de olumsuz yaklaşmış, ancak Kur’an öğretiminde kolaylık olsun diye çocuklar için yazılacak mushaflarda Resm-i Osmânî’ye muhalefet edilebileceğini belirtmiştir.12 Ahmed b. Hanbel ise (ö. 241/855) Resm-i Osmânî’ye muhalefetin “haram” olduğunu söylemiştir13. Daha sonraki asırlarda Beyhakī (ö. 458/1066) ve Zemahşerî (ö. 538/1144) gibi âlimler de aynı görüşü paylaşan, söz konusu muhalefeti doğru görmeyen âlimlerden bazılarıdır14. Ezher ulemasının da aynı doğrultuda fetvası vardır15..... Bkz: MUSHAFLARDA İMLÂ PROBLEMİ / Dr. TAYYAR ALTIKULAÇ Makalesi
....İslâm geleneğinde ‚resmu’l-mushaf‛ konusu son derece ciddiye alınmış ve mushafların imlasında Hz. Osman’ın istinsah ettirdiği İmam Mushaf’ın imlasına bağlılığın gereği üzerinde durularak bu imlaya muhalefetin hükmü ile ilgili önemli görüşler ileri sürülmüştür. Bazı âlimler Hz. Osman’ın istinsah ettirdiği mushafların imlasının başka bir deyişle resmu’l-mushafın tevkifî olduğunu ileri sürerek bu imlaya uymanın vacip olduğunu kabul etmişlerdir. Hatta bazı âlimler İmam Mushaf’ın taşıdığı imla özelliklerinin bir takım sırlar, irfânî ve batınî manalar dahi aramaya çalışmışlar; bu yazımın nice hikmet ve incelikler içerdiğini ileri sürmüşler, hatta bu imlaya asla muhalefet edilemeyeceğini iddia etmişlerdir. Örneğin Endülüs bölgesi âlimlerinden Ebul Abbas Merrakuşî (ö.721/1321) bu görüşü benimseyen âlimlerden biridir. Merrakûşî, Hz. Osman Mushaf’ında yer alan aynı kelimelerin farklı yerlerde değişik şekillerde yazılmasını, o dönemde yazı ve imlanın gelişmemiş olmasına değil de bunun bazı sırlar ve hikmetler içermesine bağlamıştır. O mütedavil Mushafların metninde görülen bazı kelimelerin farklı surelerdeki yazım farklılığında muhtelif sır ve hikmetler arama yoluna gitmiştir.
Hz. Osman Mushafı’nın imlasının tevkifî olduğunu ileri süren âlimler gelişen Arap yazısıyla mushaf yazmanın caiz olmadığını ileri sürmüşlerdir. Daha mutedil bir tutumu benimseyen bazı âlimlerse Osman Mushafı’na muhalefetin haram olmadığını kabul etmişler fakat yine de bu mushafların imlası konusunda oluşan icmaya uymayı, kadim geleneğe saygı duymayı ve süregelen bu sünnete riâyet etmeyi önemseyerek mushafların yazımında gelişen imlanın kullanılmasını caiz görmemişlerdir. Örneğin İmam Malik (ö.179/795), insanların yeni ihdas ettikleri ‚hece‛ (hecâ) ile mushafların yazılmasının caiz olup olmadığı ile ilgili bir soruya ‚Hayır yalnızca ilkyazım (kitâbet) üzere yazılabilir‛ diye cevap vermiştir. Bu rivayeti nakleden Ebu Amr ed-Dânî, kendi dönemine kadar ümmet âlimleri arasında bu konuda ona muhalif kimsenin olmadığını, bütün âlimlerin ittifakla aynı kanaati paylaştıklarını ileri sürmektedir.15
Resmu’l-mushaf konusunda daha katı bir tutum takınan âlimlerden bir diğeri de Ahmed b. Hanbel (ö.241/855) olmuştur. Ahmed b. Hanbel med harfleri olarak bilinen ‚ye (ي(, vav (و(, elif (ا ‛(harflerinin yazımında ve diğer meselelerde Osman Mushafı’nın hattına muhalefet etmenin haram olduğunu söylemiştir.16 Yine Beyhakî (ö.458/1066) mushaf yazanların ilk mushafların imlâsına aynen uymaları ve onda herhangi bir değişiklik yapmamaları gerektiğini belirtmiştir. Bu görüşünü de istinsahı gerçekleştiren kâtip sahabîlerin daha bilgili ve her bakımdan daha güvenilir oluşlarına dayandırmıştır.17
Mutezile ekolüne mensup meşhur müfessir ez-Zamahşerî (ö.538/1144), tefsirinin bir yerinde mevcut mushafta hat kuralları (kıyasu’l-hat) dışına çıkan bazı yazım hatalarının bulunduğunu belirtmektedir.18 Yine tefsirinin başka yerlerinde mushaf hattında kural dışına çıkan birçok yazımların bulunduğu noktasında âlimlerin ittifak ettiklerini belirterek her şeye rağmen sonuçta ‚Mushaf hattına uymak muhalefet edilemeyecek bir sünnet ve değiştirilemez bir gelenektir‛ diyerek bunların olduğu gibi korunması gerektiğini savunmaktadır. Bu konuda tefsirinde İbn Durusteveyh’in (ö.347/958) şu sözünü de nakletmektedir: ‚İki yazım konusunda kural olmaz. Bunlardan biri mushaf hattıdır, çünkü o sünnettir; diğeri de aruz hattıdır.‛19 Rivayet tefsir geleneğinin önde gelen ismi İbn Cerir et-Taberî (ö.310/922) de mushafların hattını değiştirmenin kimse için caiz olmadığını ifade etmektedir.20 Benzer şekilde Kur’ân ilimleri, kıraat ve resmu’l-mushaf konusunda önemli eserler veren meşhur kıraat âlimi İbnü’l-Cezerî (ö.833/1429) de imla konusunda önce Hz. Osman’ın istinsah ettirdiği mushafların hattı üzerinde ashabın ittifak ettiğini hatırlatmıştır. Ardından Arap yazısının bilinmesi gereken bazı kuralları olduğunu belirterek mushafların imlasının genellikle bu kurallara uymakla beraber bazen onun dışına çıkan unsurlar da içerebildiğini belirtmiştir. Ancak bunlarda Merrakuşî’nin yaptığı gibi bazı sır ve hikmetler aramak yerine mushafların imlasına aynen uymanın gerekliliği konusunda eda ve kıraat imamlarının icma etmiş olmalarını gerekçe göstermiştir.21
Bazı çağdaş araştırmacılar ‚resmu’l-mushaf‛a bağlılık konusunda daha sert ve keskin görüşler de ileri sürmüşlerdir. Örneğin mushaf hattının tevkifi olduğunu savunan çağdaş yazarlardan Muhammed Adil Abdüsselam, bu resme uymanın farz derecesinde vacip olduğunu ileri sürmüş; onunla amel edenlerin sevap kazanacaklarını, muhalefet edenlerinse günaha gireceklerini söylemiştir.22 Onun bu tavrı daha çok Ahmed b. Hanbel’in tutumuna benzemektedir. Bu yüzyılın ilk yarısında değişik İslâm ülkelerinde resmu’l-mushaf konusunda İmam Mushaf’a bağlılığın gereğine dair bazı fetvalar da sadır olmuştur. Örneğin Camiâtu’l-Ezher Fetva Heyeti kendilerine yöneltilen bir soru üzerine 1355/1936 yılında Mecelletu’l-Ezher’de bir fetva yayımlamıştır. Bu fetvada mushaf yazımında orijinal imlaya uyulması ve erken dönem imla sisteminin olduğu gibi aynen korunması gerektiğine dair bir karar vermiştir. Bunun için vahiylerin yazıya geçirilişinin Hz. Peygamber döneminde başlayıp hiçbir değişikliğe uğramadan Hz. Osman dönemine kadar gelişini ve o dönemde çoğaltılan mushafların da aynı imlâ ile yazılıp çeşitli merkezlere gönderilmesini gerekçe göstermiştir. Mushafların tabiiler ve daha sonra gelen nesiller ve müçtehit imamlar döneminde de aynı imlâ ile yazılmaya devam ettiğini, herhangi bir kimsenin çıkıp da mushafların gelişen yeni imlâ ile yazılması gerektiği fikrini ileri sürmediğini belirtmişlerdir.23
Benzer şekilde 1979 yılında Suudi Arabistan’ın önde gelen âlimlerinden oluşan bir heyet de resmu’l-mushaf konusunda eski sistemi asli şekliyle korumaya dair bir karar vermiştir. Yine buna benzer bir icmaya Dünya Müslüman Cemiyeti de varmıştır. Bütün bu fetvalar muvacehesinde özellikle son dönemlerde İslâm âleminde basılan mushafların sonunda bu mushafların resminin/hicâsının Hz. Osman’ın muhtelif İslâm beldelerine gönderdiği imam mushaflardan alındığı şeklinde birbirine benzer açıklamalara yer verildiği görülmektedir.24 Dolayısıyla gerek eski ulemanın ve gerekse günümüzde basılan mushafları inceleyen heyet üyelerinin kararlarında çoğunluğun resmu’lmushafın korunması ve aynen yaşatılması kanaatinde olduğu gözlenmektedir.....
Bkz: KUR’ÂN İMLÂSININ GELİŞİM SÜRECİ ÜZERİNE BAZI TESPİT VE DEĞERLENDİRMELER / Mesut OKUMUŞ Makalesi
Aşağıdaki makalede Köpek Yavrusu Haccac'ın Kuran'a hareke ve nokta ekleyerek Kuran'ı kemale ulaştırdığı iddia ediliyor. Halbuki Allah Kuran'da, ben sizin dininizi kemale erdirdim (bkz. Maide 3), Kitap'ta hiç bir şey eksik bırakmadım (bkz. En'am 38) demesinden sonra Emevilerin, "bu Kuran olmamış, Allah bilmez biz daha iyi biliriz" deyip, Kuran'ı bir kez daha kemale erdireyim derken tahrif etmeleri küfürdür.
....Haccac bu harfleri mevcut Osman mushafının kemale ulaşması için Osman mushafının ışığı altında değiştirmiştir. Haccac bunları kendi başına yapmayıp kendi döneminin fukaha ve kurrasına danışarak ictihadla ve bütün bu yanlışlıkların, Kur’an’ı tekrar yazıp istinsah edenlerin değiştirmesinden dolayı meydana geldiği konusunda onlarla görüş birliğine ulaştıktan sonra yapmıştır. Yani bu değişikliklerin kâtibin kendisine okunanı yanlış duyma ve karıştırma ihtimalinden dolayı kâtip ve müstensih hatası olduğu konusunda icma ettikten sonra yapmıştır.69Bu yanlışlıkları yapanlar, Kur’an’ı değiştirme ve bozmayı amaçlamamışlardır. Yalnızca yazım usulünü ve imla kurallarını bilmedikleri için bu yanlışlığa düşmüşlerdir. Diğer bazı hatalar da, mushafı yazanların kendilerine okunanı yanlış anlamalarından ve karıştırmalarından kaynaklanmıştır.7..... Bkz: HACCAC B. YUSUF VE MUSHAF TARİHİNDEKİ YERİ / Ziya ŞEN Makalesi
Kuran'ın tarihçesi ve tahrif edilmesiyle ilgili en önemli eserlerden biri de ünlü muhaddis Ebu Davud'un oğlu İbn Ebi Davud tarafından derlenen "Kitab-ül Mesahif" adlı eserdir. Aşağıda ondan yaptığım bazı alıntılar var:
MUSHAFLARIN NOKTALANMASI
Mushafların Noktalanması Babı
Abdullah bize, Muhammed b. Abdullah el-Mahzumi, Ahmed h. Nasr b. Malik, el-Hüseyn b. el-Velid ve Harun b. Musa vasıtasıyla şöyle dediğini rivayet etti:
Musa: "Mushafları noktalayan ilk kişi Yahya b. Ya'mer'dir," dedi.
Abdullah bize, Muhammed b. Beşşar, Abdüla'la, Muhammed b. Bekir, Hişam ve el-Hasen vasıtasıyla şöyle dediğini rivayet etti:
el-Hasen, mushafların nahiv yönünden noktalanmasını/ harekelenmesini hoş karşılamazdı.
Abdullah bize, Abdullah b. Said, İbn İdris, Hişam ve İbn Sirin vasıtasıyla şöyle dediğini rivayet etti:
İbn Sirin, mushafların nahiv yönünden harekelenmesini hoş karşılamazdı.
Abdullah bize, Harfin b. Süleyman, Ravh, Eş'as ve Muhammed vasıtasıyla şöyle dediğini rivayet etti:
el-Hasen, mushafların noktalanmasını hoş karşılamazdı.
Abdullah bize, Muhammed b. Beşşar, Muhammed, Şu'be ve Ebu Reca vasıtasıyla şöyle dediğini rivayet etti:
Muhammed b. Sirin'e, mushafların nahiv yönünden harekelenmesi (hakkındaki görüşleri)ni sordum. O da: "(Kur'an'a) birtakım harfler ilave etmelerinden korkarım," dedi.
Abdullah bize, Muhammed b. Adem,'" Muhalled, Hişam. el-Hasen ve lbn Sirin vasıtasıyla şöyle dediğini rivayet etti:
İbn Sirin ve el-Hasen her ikisi de, mushafın noktalanmasını hoş karşılamıyorlardı.
Abdullah bize. Harfin b. Süleyman, Ravh, H işam, el-Hasen ve M uhammed vasıtasıyla şöyle dediğini rivayet etti :
el-Hasen ve Muhammed her ikisi de, mushafın nahiv yönüyle harekelenmesini hoş karşılamıyorlardı.
Abdullah bize, el-Hasen b. Ahmed el-Harrani, Miskin, Şu'be ve Ebu Reca vasıtasıyla şöyle dediğini rivayet etti:
Muhammed b. Sirin'e (bı:ı hususları) sordum. O da: "(Mushafa) birtakım harfler ilave etmelerinden korkarım," dedi.
Abdullah bize, Harfin b. Süleyman, Ravh, Said ve Katade vasıtasıyla şöyle dediğini rivayet etti :
Katade, mushafın nahiv yönüyle harekelenmesini hoş karşılamıyordu.
Abdullah bize, Mahmud b. Halid, el-Velid ve Ebü Amr vasıtasıyla şöyle dediğini rivayet etti:
Katade'den, mushafların noktalanmasını hoş karşılamadığını işittim.
Abdullah bize, Abdülcebbar b. Yahya b. Cahşe er-Remli, Akabe yani lbn Alkame, el-Evzai ve Katade vasıtasıyla şöyle dediğini rivayet etti:
Mushaflara noktalama işaretleri koyanların3q ellerini koparmak istiyorum.
Abdullah bize, el-Abbas b. el-Velid, babası ve el-Evzai vasıtasıyla şöyle dediğini rivayet etti:
Lisanı/anadili Arapça olan Karade'nin bu noktalama hakkında: "Bu işi yapanların ellerini koparmak isterdim," dediğini işittim.
Abdullah bize, Ali b. Muhammed b. Ebi'l-Hasib. Muhammed b. İsmail el-Ahmesi, Veki', Süfyan, Mugire'0 ve lbrahim vasıtasıyla şöyle dediğini rivayet etti:
İbrahim, noktalama işini hoş karşılamazdı. [Ali: "Filan filan surelerin sonuna (işaretler koymayın)" ifadesini ilave etti.]
Abdullah bize, Üseyd," el-Hasen, Süfyan, Mugire" ve İbrahim vasıtasıyla şöyle [1 60] dediğini rivayet etti:
İbrahim, mushaflara onarlı bölüm işaretlerini ve noktalama işaretlerini hoş karşılamıyordu.
Abdullah bize, Yahya b. Osman ve Füdeyk b. Süleyman vasıtasıyla şöyle dediğini rivayet etti:
İbad b. İbad43 el-Havas, bizim yanımıza geldiği zaman noktalama işaretlerinin olmadığı bir mushaftan okuyordu.
Günümüzdeki farklı Kuran'lardaki farkları inceleyen 2 adet İngilizce referans:
Bkz: THE DIFFERENT ARABIC VERSIONS OF THE QUR'AN / Samuel Green Makalesi
Bkz: Quran - Comparing Hafs & Warsh for 51 textual variants
Harekesiz ve noktasız en eski Kuran el yazmaları örnekleri:
Bkz: Erken dönem Kur'an el yazmaları / Vikipedi
Bkz: Semerkand Mushafı
Kuran'ın tahrif edilmediğine dair bir çok mümin Hicr 9 ayetini delil gösterir, ilk önce şunu vurgulayım, tahrif edildiğini net bir şekilde belgelediğim bir kitabın hiç bir ayeti tahrif edilmiş olabileceğinden kesin delil mahiyeti kazanmaz. Kuran'ın tahrif edildiği meselesi artık bir inanç unsuru değil, kesin bilgi unsurudur. Buna rağmen çoğu zaman yanlış çevrilen Hicr 9 ayetinin eğer ayeti tahrif edildiğini kabul etmesek bile delil olamayacağını şu aşağıdaki çalışmam da bildiriyorum.
Bkz: KuraN'daki Çelişkilerin Sebebi / Mehmet Emre Özer